edecek derecede bir iştirak yok. Onun için, bunlar ne kadar fena bir meslekte de gitseler, birbiriyle ittifak edebilirler.
Amma ehl-i din ve ashâb-ı ilim ve erbab-ı tarikat ise, bunların herbirisinin vazifesi umuma baktığı gibi, muaccel ücretleri de taayyün ve tahassus etmediği ve herbirinin makam-ı içtimaîde ve teveccüh-ü nâsta ve hüsn-ü kabuldeki hissesi tahassus etmiyor. Bir makama çoklar namzet olur. Maddî ve mânevî herbir ücrete çok eller uzanabilir. O noktadan müzâhame ve rekabet tevellüt edip vifakı nifaka, ittifakı ihtilâfa tebdil eder.
İşte bu müthiş marazın merhemi, ilâcı, ihlâstır. Yani, hakperestliği nefisperestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enâniyetin hatırına galip gelmekle, اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللهِ [1] sırrına mazhar olup, nâstan gelen maddî ve mânevî ücretten istiğnâ etmekleHaşiye
وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلاَّ الْبَلاَغُ [2] sırrına mazhar olup, hüsnü kabul ve hüsn-ü tesir