semâvâta, saltanat-ı rububiyetine nezaret etmek için tayin ettiği gibi, semâvâtın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir. O meleklerin birinin ismi "Sevr" ve diğerinin ismi "Hût"tur. Ve o namı vermesinin sırrı şudur ki:
Arz iki kısımdır: biri su, biri toprak. Su kısmını şenlendiren balıktır. Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır. Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık taifesine ve öküz nev'ine bir cihet-i münasebetleri bulunmak lâzımdır. Belki, وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ [1], o iki meleğin âlem-i melekût ve âlem-i misalde sevr ve hût suretinde temessülleri var.Haşiye İşte bu münasebete ve o nezarete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlûkatına imâen, lisan-ı mu'cizü'l-beyân-ı Nebevî, اَلْاَرْضُ عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ [2] demiş, gayet derin ve geniş, bir sayfa kadar meseleleri hâvi olan bir hakikati gayet güzel ve kısa birtek cümleyle ifade etmiş.
İKİNCİ VECİH: Meselâ, nasıl ki denilse, "Bu devlet ve saltanat hangi şey üzerinde duruyor?" Cevabında "Ale's-seyfi ve'l-kalem" denilir. Yani, "Asker kılıcının şecaatine, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adaletine istinad