arz, onların cenazeleri üstünde ağlıyorlar, firaklarını istemiyorlar. Çünkü ehl-i iman ile bütün kâinat alâkadardır, ondan memnundur. Zira iman ile Hâlık-ı Kâinatı bildikleri için, kâinatın kıymetini takdir edip hürmet ve muhabbet ederler. Ehl-i dalâlet gibi tahkir ve zımnî adâvet etmezler.
Ey insan, düşün! Sen alâküllihal öleceksin. Eğer nefis ve şeytana tâbi isen, senin komşuların, belki akrabaların, senin şerrinden kurtulmak için mesrur olacaklar. Eğer اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ [1] deyip Kur'ân'a ve Habib-i Rahmân'a tâbi isen, o vakit semavat ve arz ve mevcudat, herkesin derecesine nisbeten, senin derecene göre senin firâkından müteessir olup mânen ağlarlar. Ulvî bir matemle ve haşmetli bir teşyî ile, kabir kapısıyla girdiğin bekà âleminde senin derecene nisbeten senin için bir hüsn-ü istikbal var olduğuna işaret ederler.[2]
ON ÜÇÜNCÜ İŞARET
Üç Noktadır.
BİRİNCİ NOKTA: Şeytanın en büyük bir desisesi, hakaik-i imaniyenin azameti cihetinde dar kalbli ve kısa akıllı ve kàsır fikirli insanları aldatır, der ki: "Birtek zat, umum zerrat ve seyyarat ve nücumu ve sair mevcudatı bütün ahvâliyle tedbir-i rububiyetinde çeviriyor, idare ediyor deniliyor. Böyle hadsiz acip, büyük meseleye nasıl inanılabilir? Nasıl kalbe yerleşir? Nasıl fikir kabul edebilir?" der. Acz-i insanî noktasında bir hiss-i inkârî uyandırıyor.
Elcevap: Şeytanın bu desisesini susturan sır Allahu ekber'dir. Ve cevab-ı hakikîsi de Allahu ekber'dir. Evet, Allahu ekber'in ziyade kesretle şeâir-i İslâmiyede tekrarı, bu desiseyi mahvetmek içindir. Çünkü, insanın âciz kuvveti ve