zamanın münafıkları, o parlak güneşe karşı yarasa kuşu gibi gözlerini yumup, o cazibe-i azîmeye karşı şeytanî bir kuvve-i dâfiaya kapılıp dalâlette kalmışlar.
Eğer denilirse: Resul-i Ekrem aleyhissalatü vesselâm madem Habib-i Rabbü'l-Âlemîndir.[1] Hem elindeki hak ve lisanındaki hakikattir.[2] Ve ordusundaki askerlerin bir kısmı melâikedir.[3] Ve bir avuç su ile bir orduyu sular.[4] Ve dört avuç buğday ve bir oğlağın etiyle bin adamı doyuracak bir ziyafet verir.[5] Ve küffar ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla, o bir avuç topraktan her küffârın gözüne bir avuç toprak girmesiyle onları kaçırır.[6] Ve daha bunun gibi bin mu'cizat sahibi olan bir kumandan-ı Rabbânî, nasıl oluyor da Uhud'un nihayetinde[7] ve Huneyn'in bidâyetinde mağlûp oluyor?[8]
Elcevap: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere muktedâ ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki, o nev-i insanî, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyedeki düsturları ondan öğrensin ve Hakîm-i Zülkemâlin kavânin-i meşietine itaate alışsınlar ve desâtir-i hikmetine tevfik-i hareket etsinler. Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hayat-ı içtimaiye ve şahsiyesinde daima harikulâdelere ve mucizelere istinad etseydi, o vakit imam-ı mutlak ve rehber-i ekber olamazdı.
İşte bu sır içindir ki, yalnız dâvâsını tasdik ettirmek için, ara sıra, indelhâce,