İşte şu temsil gibi, nübüvvet ve veraset-i nübüvvetteki velâyet, sırr-ı akrebiyetin inkişafına bakar. Velâyet-i saire ise, ekseri kurbiyet esası üzerine gider, birçok merâtipte seyr ü sülûke mecbur olur.
İkinci Makam
O hâdisâta sebebiyet veren ve fesadı çeviren birkaç Yahudiden ibaret değildir ki, onları keşfetmekle fesadın önü alınsın. Çünkü, pek çok muhtelif milletlerin İslâmiyete girmeleriyle, birbirine zıt ve muhalif çok cereyanlar ve efkâr karıştı. Bahusus, bazıların gurur-u millîleri Hazret-i Ömer'in (r.a.) darbeleriyle dehşetli yaralandığından, seciyeten intikama fırsat beklerlerdi. Çünkü, onların hem eski dini iptal edilmiş, hem medar-ı şerefi olan eski hükûmeti ve saltanatı tahrip edilmiş. İntikamını, bilerek veya bilmeyerek hâkimiyet-i İslâmiyeden almaya hissen taraftar bir suret almış. Onun için, Yahudi gibi zeki ve dessas bir kısım münafıklar, o hâlet-i içtimaiyeden istifade ettiler denilmiş. Demek, o hâdisâtın önünü almak, o vakitteki hayat-ı içtimaiyeyi ve muhtelif efkârı ıslahla olurdu. Yoksa, bir iki müfsidin keşfedilmesiyle olmazdı.
Eğer denilse: "Hazret-i Ömer'in (r.a.) minber üstünde, bir aylık mesafede bulunan Sâriye namındaki bir kumandanına, يَاسَارِيَةُ اَلْجَبَلَ اَلْجَبَلَ [1]deyip, Sâriye'ye işittirip, sevkülceyş noktasından zaferine sebebiyet veren kerâmetkârâne kumandası ne derece keskin nazarlı olduğunu gösterdiği halde, neden yanındaki kàtili Firuz'u o keskin nazar-ı velâyetiyle görmedi?"
Elcevap: Hazret-i Yakup aleyhisselâmın verdiği cevapla cevap veririz.Haşiye
بَگُفْتْ: اَحْوَالِ مَا بَرْقِ جِهَانَ اسْتْدَمِى پيْدَاوُ دِيگرْدَمْ نِهَا نَسْتْ
گَهِى بَرْ طَارُمِ أَعْـﱱﲄ نَشِينَمْ.... گهِى بَرْ پُشْتِ پَاىِ خُودْ نَبِينَمْ
[Sâdi-i Şirâzî'nin Gülistan'ından alınmış bir şiirdir. Mânâsı HAŞİYE'den sonra verilmiştir.]