Sonra gelen Sûre-i Yûsuf, Ra'd, İbrahim, Hicr, Nahl Sûrelerindeki Lâfz-ı Celâl adedi, o nısfın nısfıdır. Sonra Sûre-i İsrâ, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiyâ, Hac,Haşiye o nısfın nısfının nısfıdır. Sonra gelen beşer beşer, takriben o nisbetle gidiyor; yalnız bazı küsuratla fark var. Öyle farklar, böyle makam-ı hitabîde zarar vermez. Meselâ bir kısım 121 (yüz yirmi bir), bir kısmı 125 (yüz yirmi beş), bir kısmı 154 (yüz elli dört), bir kısmı 159 (yüz elli dokuz)'dur. Sonra, Sûre-i Zuhruf'tan başlayan beş sûre, o nısf-ı nısf-ı nısfın nısfına iniyor. Sûre-i Necm'den başlayan beş, o nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısfıdır, fakat takribîdir. Küçük küsuratın farkları, böyle makamât-ı hitâbiyede zarar vermez. Sonra gelen küçük beşler içinde, üç beşlerin, yalnız üçer adet Lâfz-ı Celâli var.
İşte bu vaziyet gösteriyor ki, Lâfz-ı Celâlin adedine tesadüf karışmamış; bir hikmet ve intizamla adetleri tayin edilmiş.
LÂFZULLAHIN ÜÇÜNCÜ NÜKTESİ: Sahifeler nisbetine bakar. Şöyle ki:
Bir sahifede olan Lâfz-ı Celâl adedi, o sahifenin sağ yüzü ve o yüze karşıki sahifeye ve bazan soldaki karşıki sahife ve karşının arka yüzüne bakar. Ben kendi nüsha-i Kur'âniyemde bu tevafuku tetkik ettim, ekseriyetle gayet güzel bir nisbet-i adediye ile bir tevafuk gördüm, nüshama da işaretler koydum. Çok defa müsavi olur; bazan nısf veyahut sülüs oluyor. Bir hikmet ve intizamı ihsas eden bir vaziyeti vardır.
DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Sahife-i vahiddeki tevafukattır. Kardeşlerimle üç dört ayrı ayrı nüshaları mukabele ettik; umumunda tevafukat matlup olduğuna kanaatimiz geldi. Yalnız, matbaa müstensihleri başka maksatları takip ettiklerinden, bir derece tevafukatta intizamsızlık düşmüş. Tanzim edilse, pek nadir istisna ile, mecmu-u Kur'ân'da 2806 (iki bin sekiz yüz altı) Lâfz-ı Celâlin adedinde tevafukat görünecektir. Ve bunda bir şule-i i'câz parlıyor. Çünkü, fikr-i beşer, bu