وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً [1] sırrıyla, ehl-i fetret, ehl-i necattırlar. Bil'ittifak, teferruattaki hatîatlarından muahazeleri yoktur. İmam-ı Şâfiî ve İmam-ı Eş'arîce, küfre de girse, usul-i imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünkü teklif-i İlâhî irsal ile olur ve irsal dahi ıttıla ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, enbiya-yı sâlifenin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür; etmezse azap görmez. Çünkü mahfî kaldığı için hüccet olamaz.
ALTINCI NÜKTE
Dersiniz ki: "Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ecdadlarından nebî gelmiş midir?"
Elcevap: Hazret-i İsmail aleyhisselâmdan sonra bir nass-ı kat'î yoktur. Ecdadlarından olmayan, yalnız Halid ibni Sinan[2] ve Hanzele[3] namında iki nebî gelmiştir. Fakat ecdad-ı Nebîden, Kâ'b ibni Lüeyy'in meşhur ve sarih ve tansis tarzındaki bu şiiri ki,
عَلٰى غَفْلَةٍ يَأْتِى النَّبِىُّ مُحَمَّدٌ * فَيُخْبِرُ اَخْبَارًا صَدُوقًا خَبِيرُهَا * [4]
demesi, mu'cizekârâne ve nübüvvettârâne bir söze benzer.
İmam-ı Rabbânî, hem delile, hem keşfe istinaden demiş ki: "Hindistan'da çok nebîler gelmiştir. Fakat bazılarının ya hiç ümmeti olmamış; veyahut mahdut birkaç adama münhasır kaldığı için iştihar bulmamışlar, veyahut nebî ismi verilmemiş."[5]