وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا [1] âyeti misillü çok âyetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakikatler var olduğunu gösterir.
İKİNCİSİ: Kur'ân ile tefe'üle ve rüyaya itimada ehl-i hakikat taraftar değiller. Çünkü, Kur'ân-ı Hakîm, ehl-i küfrü kesretle ve şiddetli bir tarzda vuruyor. Tefe'ülde, kâfire ait şiddeti, tefe'ül eden insana çıktığı vakit yeis veriyor, kalbi müşevveş ediyor.
Hem rüya dahi, hayır iken, bazı aks-i hakikatle göründüğü için şer telâkki edilir, ye'se düşürür, kuvve-i mâneviyeyi kırar, sû-i zan verir. Çok rüyalar var ki, sureti dehşetli, zararlı, mülevves iken, tabiri ve mânâsı çok güzel oluyor. Herkes rüyanın suretiyle mânâsının hakikati mabeynindeki münasebeti bulamadığı için, lüzumsuz telâş eder, meyus olur, keder eder.
İşte, yalnız bu cihet içindir ki, ehl-i hakikat gibi ve İmam-ı Rabbânî misillü, başta نَه شَبَمْ نَه شَبْ پَرَسْتَمْ [2]dedim.
ÜÇÜNCÜSÜ: Hadîs-i sahihle, nübüvvetin kırk cüz'ünden bir cüz'ü, nevmde rüya-yı sadıka suretinde tezahür etmiş.[3] Demek, rüya-yı sadıka hem haktır, hem nübüvvetin vezâifine taallûku var. Şu Üçüncü Mesele gayet mühim ve uzun ve nübüvvetle alâkadar ve derin olduğundan, başka vakte tâlik ediyoruz, şimdilik o kapıyı açmıyoruz.
DÖRDÜNCÜSÜ: Rüya üç nevidir.[4] İkisi, tabir-i Kur'ân'la, اَضْغَاثُ اَحْلاَمٍ[5] da dahildir, tabire değmiyor. Mânâsı varsa da ehemmiyeti yok. Ya mizacın
Buharî, Ta'bir: 2, 4, 10, 26; Müslim, Rüya: 6, 7, 8, 9; Ebu Davud, Edeb: 88; Tirmizî, Rüya: 1, 2, 6, 10; İbni Mâce, Rüyâ: 1, 3, 6, 9; Dârîmî, Rüya: 2; Muvatta', Rüya: 1, 3; Müsned, 2:18, 50, 219, 4:10, 11, 12, 13, 5:316, 319.
Müslim, Ru'yâ, 6; Ebu Davud, Edeb, 88; Tirmizî, Ru'yâ, 1; Dârimî, Ru'yâ, 6; Müsned, 2:269.