böyle kısa birkaç cümle ile, îcaz içinde bir i'câz ile, selâsetli ve vuzuhlu ve fehmi ihlâl etmez bir tarzda beyan ediyor.
Hem meselâ,
وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ * [1]
İşte, اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ [2] cümlesinden فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ [3] cümlesine kadar çok cümleler matvîdir, o mezkûr olmayan cümleler fehmi ihlâl
etmiyor, selâsete zarar vermiyor. Hazret-i Yunus aleyhisselâmın kıssasından mühim esasları zikreder, mütebâkisini akla havale eder.
Hem meselâ, Sûre-i Yusuf'ta فَاَرْسِلوُنِ [4] kelimesinden يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدِّيقُ [5] ortasında yedi sekiz cümle, îcaz ile tayyedilmiş; hiç fehmi ihlâl etmiyor, selâsetine zarar vermiyor. Bu çeşit mu'cizâne îcazlar Kur'ân'da pek çoktur. Hem pek güzeldir.
Amma Sûre-i قۤ 'ın âyeti ise, ondaki îcaz pek acip ve mu'cizânedir. Çünkü, kâfirin pek müthiş ve çok uzun ve bir günü elli bin sene olan istikbaline ve o istikbalin dehşetli inkılâbâtında kâfirin başına gelecek elîm ve mühim hâdisâta birer birer parmak basıyor, şimşek gibi fikri onlar üstünde gezdiriyor. O pek çok uzun zamanı, hazır bir sahife gibi nazara gösterir; zikredilmeyen hâdisâtı hayale havale edip ulvî bir selâsetle beyan eder.
وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ * [6]
"Beni gönderiniz." Yusuf Sûresi, 12:45.