Elcevap: Umum müçtehidîn değil; belki Ebu Hanife, Malik, Şâfiî, Ahmed ibni Hanbel şahların, aktabların fevkindedirler. Fakat hususî faziletlerde Şâh-ı Geylânî gibi bazı harika kutuplar, bir cihette daha parlak makama sahiptirler. Fakat küllî fazilet imamlarındır. Hem tarikat şahlarının bir kısmı müçtehidlerdendir. Onun için, umum müçtehidîn, aktabdan daha efdaldir denilmez. Fakat Eimme-i Erbaa, Sahabeden ve Mehdi'den sonra en efdallerdir denilir.
DÖRDÜNCÜ SUALİNİZ: اِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ [1] de hikmet ve gaye nedir?
Elcevap: Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise, müşkülâtın anahtarıdır ki, اَلْحَرِيصُ خَۤائِبٌ خَاسِر [2] * وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ [3] durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek, Cenâb-ı Hakkın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü sabır üçtür:
Biri: Mâsiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvâdır; اِنَّ اللهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ [4] sırrına mazhar eder.
İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir.
اِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ [5] * وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ [6] şerefine mazhar ediyor.