· Hem hulûs ve huşû ve huzur-u kalble dua etmek,
· Hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra,
· Hem mevâki-i mübarekede, hususan mescidlerde,
· Hem Cumada, hususan saat-i icabede,
· Hem şuhur-u selâsede, hususan leyâli-i meşhurede,
· Hem Ramazan'da, hususan Leyle-i Kadirde dua etmek, kabule karîn olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyen me'muldür.[1]
O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek, aynı maksat yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez,[2] belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.
İKİNCİ SUALİNİZ: Sahabe-i Kiram Hazeratına radıyallahu anh denildiğine binaen, başkalara da bu mânâda söylemek muvafık mıdır?
Elcevap: Evet, denilir. Çünkü Resul-i Ekremin bir şiârı olan aleyhissalâtü vesselâm kelâmı gibi radıyallahu anh terkibi Sahabeye mahsus bir şiar değil. Belki Sahabe gibi, veraset-i nübüvvet denilen velâyet-i kübrâda bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şâh-ı Geylânî, İmam-ı Rabbânî, İmam-ı Gazâlî gibi zatlara denilmeli. Fakat örf-ü ulemada Sahabeye radıyallahu anh, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne rahimehullah, onlardan sonrakilere gaferahullah ve evliyaya kuddise sirruhu denilir.
ÜÇÜNCÜ SUALİNİZ: Başta müçtehidîn-i izam imamları mı efdal, yoksa hak tarikatlerin şahları, aktabları mı efdaldir?
İhyâu Ulûmi'd-Dîn, 1:457-466; Neveî, el-Ezkâr, s. 420-426.
Buharî, Deavât, 22; Müslim, Zikr, 90-91.