Dördüncü hâdise: Mânevî tevatüre yakın bir şöhretle ve ekser ehl-i tefsirin
اِنَّا جَعَلْنَا فىِۤ اَعْنَاقِهِمْ اَغْلاَلاً فَهِىَ اِلَى اْلاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ * وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ * [1]
âyetinin sebeb-i nüzulü ve ehl-i tefsir allâmeleri ve ehl-i hadîs imamları haber veriyorlar ki:
Ebu Cehil yemin etmiş ki, "Ben secdede Muhammed'i görsem, bu taşla onu vuracağım." Büyük bir taş alıp gitmiş. Secdede gördüğü vakit kaldırıp vurmakta iken, elleri yukarıda kalmış. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm namazı bitirdikten sonra kalkmış; Ebu Cehil'in eli çözülmüş. O ise, ya Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın müsaadesiyle, veyahut ihtiyaç kalmadığından çözülmüş.[2]
Hem yine Ebu Cehil kabilesinden, bir tarikte Velid ibni Muğire, yine Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı vurmak için büyük bir taşı alıp, secdede iken vurmaya gitmiş, gözü kapanmış. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı Mescid-i Harâmda görmedi, geldi. Onu gönderenleri de görmüyordu; yalnız seslerini işitiyordu. Tâ Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm namazdan çıktı; ihtiyaç kalmadığından onun gözü de açıldı.[3]
Hem nakl-i sahihle Ebu Bekr-i Sıddık'tan haber veriyorlar ki: Sûre-i تَبَّتْ يَدَۤا اَبىِ لَهَبٍ [4]nâzil olduktan sonra, Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil denilen حَمَّالَةَ الْحَطَبِ [5], bir taş alıp Mescid-i Harâma gelmiş. Ebu Bekir ile Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm orada oturuyorlarmış. Gözü Ebu Bekr-i Sıddık'ı görüyor, soruyor: "Yâ Ebâ Bekir! Senin arkadaşın nerede? Ben işitmişim ki beni hicvetmiş. Ben görsem, bu taşı ağzına vuracağım." Yanında iken