Yemâme Harbinde şehid düştüğü ve kabre koyduğumuz vakit ben hazırdım. Kabre konulurken, birden ondan bir ses geldi:
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ اَبُو بَكْرِ الصِّدِّيقُ وَعُمَرُ الشَّهِيدُ وَعُثْمَانُ الْبَرُّ الرَّحِيمُ * [1]
dedi. Sonra açtık, baktık; ölü, cansız! İşte, o vakit, daha Hazret-i Ömer hilâfete geçmeden, şehadetini haber veriyor.
Dördüncü hâdise: İmam-ı Taberanî ve Ebu Nuaym Delâil-i Nübüvvet'te, Numan ibni Beşir'den haber veriyorlar ki: Zeyd ibni Hârice, çarşı içinde birden düşüp vefat etti. Eve getirdik. Akşam ve yatsı arasında, etrafında kadınlar ağlarken, birden " اَنْصِتُوا اَنْصِتُوا Susunuz" dedi. Sonra, fasih bir lisanla,
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللهِ [2] diyerek bir miktar konuştu. Sonra baktık ki, cansız, vefat etmiş.[3]
İşte, cansız cenazeler onun risaletini tasdik etse, canlı olanlar tasdik etmese, elbette o câni canlılar, cansızlardan daha cansız ve ölülerden daha ölüdürler!
Amma, melâikelerin Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma hizmeti ve görünmesi ve cinnîlerin ona iman ve itaati, mütevatirdir. Nass-ı Kur'ân ve çok âyatla musarrahtır.[4] Gazve-i Bedir'de beş bin melâike, nass-ı Kur'ân ile,[5] önde, Sahabeler gibi ona hizmet edip asker olmuşlar. Hattâ o melekler, melâikeler içinde, Ashâb-ı Bedir gibi şeref kazanmışlar.[6]
Buharî, Mağâzî: 11.