yalanı görse, red ve tekzip ederler. Halbuki, bahsedeceğimiz vakıaları çoklar rivayet etmiş ve ötekiler de sükûtla tasdik etmişler. Demek, herbir hâdise mânen mütevatir gibi kat'îdir.
Hem Sahabeler, Kur'ân'ın ve âyetlerin hıfzından sonra, en ziyade Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ef'al ve akvâlinin muhafazasına, bahusus ahkâma ve mu'cizâta dair ahvâline bütün kuvvetleriyle çalıştıklarını ve sıhhatlerine pek çok dikkat ettiklerini, tarih ve siyer şehadet ediyor. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü ehâdisiye şehadet ediyor.
Hem Asr-ı Saadette, mu'cizâtı ve medar-ı ahkâm ehâdisi, kitabetle çoklar kaydedip yazdılar. Hususan Abâdile-i Seb'a kitabetle kaydettiler. Hususan, Tercümanü'l-Kur'ân olan Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Amr ibni'l-Âs, bahusus otuz kırk sene sonra Tâbiînin binler muhakkikleri, ehâdisi ve mu'cizâtı yazıyla kaydettiler.
Daha ondan sonra, başta dört imam-ı müçtehid ve binler muhakkik muhaddisler naklettiler, yazıyla muhafaza ettiler.
Daha Hicretten iki yüz sene sonra, başta Buharî, Müslim, Kütüb-ü Sitte-i makbule vazife-i hıfzı omuzlarına aldılar. İbni Cevzî gibi şiddetli binler münekkitler çıkıp, bazı mülhidlerin veya fikirsiz veya hıfzsız veya nâdanların karıştırdıkları mevzu ehâdisi tefrik ettiler, gösterdiler.
Sonra, ehl-i keşfin tasdikiyle, yetmiş defa Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm