On dördüncü ders
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَللهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَكِيلٌ * لَهُ مَقَالِيدُ السَّمٰوَاتِ وَ اْلاَرْضِ * [1]
فَسُبْحَانَ الَّذِى بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ * [2]
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَنَا خَزَۤائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ اِلاَّ بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ * [3]
مَا مِنْ دَۤابَّةٍ اِلاَّ هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا اِنَّ رَبِّى عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ * [4]
Tevhid-i hakikinin hâlis güneşinden on dört lem'adır, yani, on dört lâmbadır.
BİRİNCİ LEM'A
Ey gafil esbabperest insan! Esbab bir perdedir. Çünkü izzet ve azamet öyle ister. Fakat iş gören, kudret-i Samedaniyedir. Çünkü tevhid ve celâl öyle ister. Sultan-ı Ezelînin memurları, saltanat-ı rububiyetinin icraatçıları değildirler, belki dellâlları ve nâzırlarıdırlar. Çünkü, memurlar ve vesaitler, izzet-i kudretini ve haşmet-i rububiyetini izhar içindirler. Yoksa, sultan-ı insanî gibi acz ve ihtiyacı