vakitte gayr-ı mütenâhi bir cinayet işlediler; gayr-ı mütenâhi bir ikaba müstehak oldular.
Ey miskin Said! Ayâ, zannediyor musun ki, senin vazife-i hayatın yalnız terbiye-i medeniyeyle güzelce muhafaza-i nefsine veya—ayıp olmasın—batnın hizmetlerine mi münhasırdır? Veyahut zannediyor musun ki, makine-i hayatında derc olunan şu letâif ve mâneviyatın ve şu âzâ ve âlâtın ve şu cevarih ve cihâzâtın ve şu havas ve hissiyatın gaye-i yegânesi, şu hayat-ı faniyede nefs-i rezile ve deniyenin hevesat-ı süfliyesinin tatmini için istimaline mi münhasırdır? Hâşâ ve kellâ! Belki senin vücudunda bunların hikmet-i derci ve fıtratında gaye-i ithali iki esastır.
Biri: Cenâb-ı Mün'im-i Hakikî (amme nevâluhu) bütün nimetlerinin çeşit çeşit envâını sana ihsas etmekten ve ettirmekten ibarettir. Sen de hissedip şükür ve ibadetini etmelisin.
İkincisi: Âleme tecellî eden esmâ-i kudsiyesinin bütün aksâm-ı tecelliyâtını birer birer sana o cihazatla tanıttırmaktır. Sen de zevkle tanıyıp iman getirmelisin ki, bu iki esas üzerinde senin kemâlât-ı insaniyen neşvünemâ bulsun.
Evet, senin hayatın ve hayatındaki cihazatın gayelerinin icmâli dokuz emirdir.
Birincisi: Vücudunda derc olan mizanlarla rahmetin hazinelerindeki müddaharâtı tartmaktır.
İkincisi: Fıtratındaki cihazatın anahtarlarıyla, esmâ-i kudsiyenin gizli definelerini açmaktır.
Üçüncüsü: Kardeşlerin olan diğer mevcudatın enzarında, esmâ-i İlâhiyenin garip cilvelerinin nümunelerini hayatınla teşhir ve izhar etmektir.