temelini atıp, ihtilâfâtı çıkarmakla, Mûtezile, Cebriye, Mürcie, Mücessime gibi dalâlet fırkalarını İslâmiyetten intâc eden mesâil-i diniyedeki istibdad-ı ilmîdir ve nefsü'l-emirde mukayyed olan şeyde ıtlaktır.Haşiye 1 Meşrutiyet-i ilmiye hakkıyla teessüs etse, meyl-i taharri-i hakikatin imdâdıyla, fünun-u sâdıkanın muâvenetiyle, insafın yardımıyla şu fırak-ı dâlle Ehl-i Sünnet ve Cemaate dahil olacakları kaviyyen me'mûldür. Şu fırkalar, eğer, çendan bir hizip olarak görünmüyor, fakat efkârda tahallül ederek münteşiredir. Herkesin dimâğında onların meylettiği mesleğe meyelân bulunabilir. Hatta, eğer bir dimağ büyütülse, maânî tecsim edilir ise, şu fırak sinematografvârîHaşiye 2 o dimağda temessül ettiği görülecektir. Şu kıssa, uzundur, makamı değil; siz suallerinizi ediniz.
Sual: Şu meşrutiyet, büyüklerimizi, beylerimizi kırdı; fakat bazıları da müstehak idi. Hem de, maddeten birşey görmeden yalnız meşrutiyetin nâmını işitmekle, kendi kendilerine düştüler. Bunun hikmeti nedir?
Cevap: Mânen her bir zamanın bir hükmü ve hükümrânı vardır. Sizin ıstılâhınızca, o zamanın makinesini çeviren bir ağa lâzımdır. İşte, zaman-ı istibdadın hâkim-i mânevîsi kuvvet idi; kimin kılıncı keskin, kalbi kâsî olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrutiyetin zenbereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak'tır, akıl'dır, mârifet'tir, kanun'dur, efkâr-ı âmme'dir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir. İlim yaşını aldıkça tezâyüd, kuvvet ihtiyarlandıkça tenâkus ettiklerinden, kuvvete istinad eden kurûn-u vustâ hükûmetleri