بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
İfade-i Meram ve Uzunca Bir Mazeret
Yâ eyyühe'n-nâzır!
Hasenâtı seyyiatına, sevâbı hatâsına tereccüh edenler, mağfiret ve affa müstehaktırlar.
İşte, iki inkılâp beni iki telif-i müşevveşe mecbur etti; iki rıhlet dahi, iki kitabı ilhâm ettirdi. Şu eserlerden her birisi Kürt olduğu gibi, aynı halde Türk, aynı vakitte Araptır. Güya her bir eser Arap abasını iktisâ ve Türk pantolonu giymiş külahlı bir Kürttür. Böyle acîbü'ş-şekil bir telif, telif kanununa muhâlefetle muâheze olunmamak gerektir.
Evet, benim hakkım sükût idi; zira âcizim. Bilirim, âsârım rağbete şâyân değildir. Fakat Sâdi'nin:
غَرْضْ نَقْشِيتْ كِه اَزْمَاباَزْمَانَنْدْكِه هَسْتِيرَانَمِى يَابَمْ بَقَايِى * [1]
olan mâtemâlûd ve hikmetâmiz kelâmının verdiği himmet, hem de benim gibi iktidarsızların mahcubiyetlerini izâle ile meydan-ı hamiyete çıkmaya cesâret vermek için nümûne-i imtisâl olmaya olan arzu, hem de eserin bizzat rağbete şâyân olmasa da, benim gibi me'mûl olmayan birisinden küçük bir eser dahi bir nevi antikalık rağbetine şâyân olmasına olan ümit, beni eser yazmaya cesâret vermişlerdir. Yoksa ben bilmez değilim ki, eserlerim bâzan hem hakikatşiken,