risaleleri telif ve neşrettikten sonra, bilahâre bu Hutuvât-ı Sitte eserini işgalcilere karşı gizlice tab ve neşretmiştir.
Hazret-i Üstad, hayatının son senelerinde yanına gelen bilhâssa resmî zevattan ziyaretçilere ve bazı mebuslara, Risale-i Nur hizmetinde müsbet hizmet dersini verirken, Eski Said hayatından bahisle, tek başıyla dört cebbar kumandanlara mukabele ettiğini ifade ve beyan ederdi. Ve o zamandaki harika cesaret ve şehâmetini zikretmesiyle, şimdiki Risale-i Nur neşriyatı ve hizmeti ve Nur Talebeleri câmiasıyla yaptığı müsbet harekete, o günkü tavrını kıyas ederek delil gösterirdi. Meselâ, Emirdağ Lâhikasının en sonunda derc edilen, talebelerine en son dersinde:
"Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.
"Meselâ, kendimi misâl alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hadiselerle sabit olmuş. Meselâ, Rusya'da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfîde idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım, tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi, sabır ve rıza ile karşıladım..." demektedir.
Hem Emirdağ Lâhikası mektuplarından birinde bu Hutuvât-ı Sitte'den bahisle:
"...Salisen: Dünkü gün yanıma gelen mühim bir resmî memura böyle söyledim ki: Eski Said'in sergüzeşte-i hayatından harika üç vakıa, şimdi tahakkuk etmiş ki, ileride çıkacak Risale-i Nur'un kerameti imiş. Şöyle ki: