İkincisi:
Kendi malından vermeli; yoksa Ali'den alıp Veli'ye vermemeli. Şuna işareten, hasrı ifade eden مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ [1] 'deki takdimi ayar etmiştir.
Üçüncüsü:
Minnet etmemektir. Buna remzen, رَزَقْنَا [2] 'deki hakiki mâlik kim olduğunu ve sadaka veren yalnız vasıta olduğunu göstermekle, şu şarta medar etmiştir.
Dördüncüsü:
Tıyb-ı nefis ile, rıza-i kalb ile olmalı; havf-ı fakr ile olmamalı. Şuna telvihan, رَزَقْنَا 'daki nun-u azametle اَنَا الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ [3] mânâsını remzedip şu şarta emâre etmiştir.
Beşincisi:
Sadakayı alan sefahatte değil, belki nafakasında ve hâcât-ı zaruriyesinde sarf etmeli. Şuna telmîhan, يُنْفِقُونَ [4] 'un maddesini alâmet etmiştir.
Altıncısı:
Şart-ı kemâldir. Mala hasredilmemeli. Zira tasadduk malda olduğu gibi, ilimde, fikirde, fiilde de olur. Şu tâmime, lâfzındaki umum ile ima ve يُنْفِقُونَ 'deki ıtlak ile işaret etmiştir. Çünkü, makam-ı hıtâbide ıtlak, ta'mimdir.