Tevhidin Tenviri
Kâinattaki teşabüh-ü âsâr ve etrafı birbiriyle muânaka ve elele tutmuş birbirine arz-ı intizam; ve birbirinin suâline karşı cevâb-ı savap; ve birbirinin nidâ-yı ihtiyacına lebbeyk ile mukâbele etmek; ve bir nokta-yı vâhideye temaşa etmek; ve bir mihver-i nizam üzerinde deveran etmek cihetiyle Sâni-i Zülcelâlin tevhidine telvih, belki Hâkim-i Ezelin vahdâniyetine tasrih ediyor.
Evet, karıncanın gözünü, midesini halkeden zât; aynen Odur ki; şemsi ve bütün kâinatı da halketmiştir.
Çünki kâinat, müteşâbik birbirine girmiş. Herşey, herşey ile murtâbıttır. Demek küre-i arz ile bütün yıldız ve güneşleri tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek derecede kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse; kâinatta dâvâ-yı halk, hiçbirşeyde iddia-yı îcad edemez.
Sun'î tasarrufât-ı beşeriye ise, fıtratta câri nevâmis-i İlâhiyenin sereyanlarını keşf ile tevfik-i hareket edip, kendi lehinde yalnız istimal etmektir. Îcad değildir.
Bidayette mevzumuz ve müddeamız kelime-i şehâdet idi. Şimdi netice-i burhan-ı bâhirimiz dahi ilmelyakîn ile:
اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ * [1]