Nebiyy-i Hâşimînin sımâ-yı mânevîsinin cemâl ve ulviyetine dair كمال (Kemâl) hoş demiştir:
Sen ol mahbub-u âlemsin / Ki zülf ü ebrûvanındır,
Nitâk-ı Ka'be-i Ulyâ / Revâk-ı Mescidü'l-Aksâ.
Sen ol Nur-u Cemâlullahsın / Kim hüsn-ü aşkındır,
Çerağ-ı Leyle-i İsrâ / Sirâc-ı kurb-i ev ednâ.
Acep bir Ka'be-i İsmetsin / Ey ruh-u behişti kim,
Olur hâk-i harîmin / Secdegâh-ı Âdem ü Havva.
Acep bir Mushaf-ı hikmetsin / Ey feyz-i İlâhî kim,
Eder her nakş-ı hüsnün / Şerh-i râz-ı alleme'l-esmâ.
Kitâb-ı hüsnün her safhası / Bir sûre-i i'câz,
Hatt-ı ruhsârının her noktası / Bir âyet-i kübrâ.
ba
Üçüncüsü: İnşikak-ı kamerdir ki; şu mu'cize-i kübrâ, kamer gibi zulmet-i evhamı dağıtır. Zira hiçbir kuvve-i arziye semâvâta tesir edemez. Güya kalb-i semâ olan kamer, mübarek kalbiyle inşikakta bir münasebet peyda etmek için sîne-i sâf ve berrakını, şehâdet parmağının işaretiyle iştiyâkan şakk ve çâk etmiştir.
İnşikâk-ı kamer, mütevâtir-i bilmânadır. وَانْشَقَّ الْقَمَرُ [1] olan âyet-i kerime ile