اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى [1] gibi. İşte hissiyat-ı cumhur, şu merkezde olduklarından elbette irşad ve belâgat iktiza eder ki, onların hissiyatı riayet ve ihtiram edilsin. Ve efkârları dahi bir derece mümaşat ve riayet edilsin. İşte riayet ve ihtiram اَلتَّنَزُّلاَتُ اْلاِلٰهِيَّةُ اِلٰى عُقُولِ الْبَشَرِ [2] ile tesmiye olunur. Evet o tenezzülât te'nis-i ezhân içindir. Bu sırdandır ki; hakaik-ı mücerredeye temaşa etmek için hissiyat ve hayal-âlud cumhurun nazarlarını okşayan suver-i müteşabiheden birer dürbin vaz edilmiştir.
Şu cevabı teyid eden maanî-i amîka veya müteferrikayı bir sûret-i sehl ve basitede tasavvur veya tasvir etmek için nâsın kelâmında kesretle istiârat bulunmasıdır. Demek müteşabihat dahi istiârâtın en ağmaz kısmıdır. Zira, en hafî hakaikın suver-i misaliyesidir. Demek işkâl, mânânın dikkatindendir. Lâfzın iğlâkından değildir.
Ey muteriz! İnsafla bak, fikr-i beşerden bahusus avamın fikrinden en uzak olan hakaikı şöyle bir tarik ile takrib etmek, aynı belâgat değil midir? Zira belâgat, muktezâ-yı hâle mutabakat ve makamın tahammülü nisbetinde kemâl-i vuzuh ile ifade etmektir.
İkinci Noktaya Cevap: Âlemde mündemiç olan; meylü'l-istikmâlin dalı olan insandaki meylü't-terakkinin semeratı, fünun-u müterettibedir ki, pek çok tecârüb ile telâhuk-u efkârın netâicinden teşekkül etmişlerdir ki, terakki için bir