teşerrübünden tekebbür ederse; O şeriat dahi tevessü ederek ebede teveccüh eder. Kelâm-ı Ezelîden geldiğini ilân etmekle beraber, iki âlemin saadetini temin eder. İnsaf eder isen; yalnız o zamanın insanlarının değil, belki nev-i beşerin tavkı haricinde göreceksin. Meğer evham-ı seyyie, senin şu tarafa müteveccih olan fıtratının tarfını çürütmüş ola...
DÖRDÜNCÜSÜ: Cumhurun istidad-ı efkârı derecesinde şeriatın irşad etmesidir. Şöyle ki; Cumhurun âmiliği için hakâik-i mücerredeyi, me'lufları vasıta olmaksızın adem-i telâkkileri sebebiyle, müteşabihât ve teşbihat ve istiarat ile tasvir etmesidir. Hem de fünun-u ekvanda cumhurun hiss-i zâhir sebebiyle; hilâf-ı vakii, zarurî telâkki etmekle beraber; mebadî basamakları adem-i in'ikad ve tekemmülünden mağlataların vartalarına düşmemek için Şeriat, öyle mesailde ibham etti ve mutlak bıraktı. Lâkin hakikati îmadan hâlî bırakmadı.
BEŞİNCİSİ:
Bir nokta: Tevatür-ü kat'î ile sabittir ki; Nebiy-yi Kureyşî getirdiği dine, tebliğ ettiği şeriata herkesten ziyade mu'tekid, evamirine sırren ve cehren herkesten ziyade mümtesil, nevahisinden herkesten ziyade müctenip, mevaîdine herkesten ziyade mutmein, vaîdlerine herkesten ziyade mü'min ve müttakî ve