sıdkı nazar-ı ehl-i dikkate arz-ı didar ediyor. Bahusus mecmu-u harekâtının imtizacından ciddiyet, hakkıyet şu'le-i cevvale gibi; ve in'ikasatından ve muvâzenatından sıdk ve isabet berk-i lâmi' gibi tezahür ve tecelli ediyor.
Şimdi mesele-yi âliye-i zâtiyeyi temaşa ve ziyaret etmekten evvel, dört nükteyi bilmek lâzımdır.
Birincisi: لَيْسَ الْكَحْلُ كَالتَّكَحُّلِ [1] kaidesine binaen sun'î ve tasannuî olan birşey ne kadar mükemmel olsa da, tabiî yerini tutmadığından; hey'atının feletâtını, muzahrefiyetini imâ edecektir.
İkincisi: Ahlâk-ı âliyenin, hakikatin zeminiyle olan rabıta-i ittisali ciddiyettir. Ve deveran-ı dem gibi hayatlarını idame eden ve imtizaçlarından tevellüd eden haysiyet, kuvvet veren ve heyet-i mecmuasına intizam veren yalnız sıdktır.
Evet, şu rabıta olan sıdk ve ciddiyet kesildiği anda, o ahlâk-ı âliye kurur ve hebaen gidiyor.
Üçüncüsü: Umur-u mütenasibede temayül ve tecâzüb; ve eşya-yı mütezadda tenafür ve tedâfü kâide-i meşhûresi maddiyatta nasıl cereyan ediyor, mâneviyat ve ahlâkta dahi cereyan eder.
Dördüncüsü: لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ [2] Mecmuda bir kuvvet ve hasiyet var ki, eczada bulunmaz.