Bu kadar ihatalı, câmi, mânidar bir hayat-ı nâmütenahînin feyyaz nurlarıyla kâinatlar ışıklanırken, zulümatlar dağılırken, asırlar yıkanırken, gözleri felsefe bataklığının çamurlarıyla kapalı, kalbleri mühürlü, beşer çehreli mütemerridlerin, كَاْلاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ [1] sırrının mazharı o zavallı dâllîn güruhunun hakaik-i Kur'âniyeye karşı kör, sağır, gâfil olarak Hâlık-ı Kâinata isyanları, hiç şüphesiz, kâinatı emsalsiz bir gadapla gadaplandırıyor; تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ [2] sırrıyla Cehennemi çileden çıkarıyor; mevcudata, lisân-ı hâliyle: "Yaşasın azâb-ı Cehennem!" dedirtiyor.
Risale-i Nur bütün mizanlarıyla ve riyâzî kat'iyyetiyle, her türlü hakaiki tam ispat etmesiyle; maddî ilim ve firavunane düşüncelerin neticesi ruhları zifiri karanlıkta olan bu zümrelerin mes'uliyetleri, geçen asırlardaki mütemerrid küfre nisbetle daha katmerli bir sûrette eşed bir azaba inkılâp edeceği sarahatle tezahür ediyor. Zira bu dehşetli asrın zındıkları, itiraz veya inkâr ettikleri hakâikin riyâzî kat'iyyetini, iki kerre iki dört eder derecesinde bir kat'iyyetle, Risale-i Nur'da bizzat müşahede ettiklerinden ve onlar daha dünyada iken teslime mecbur olduklarından, sırf bir küfr-ü inadî ile küfrü iltizam etmelerinden, iblise tâbî bu bedbaht iblis hizmetçilerinin azabını, küfürleri gibi, eşedd-i azaba lâyık kılmaktadır.
Risale-i Nur tebşiratıyla, ihbar-ı gaybîleriyle, geçmiş asırların sâkinlerinin nazarlarını gıpta ve tahsin ile asrımıza baktırmaktadır. Verâset-i Nebevî yoluyla pek ulviyeti haiz ve ümmetin en mübecceli olan ve birinci safını teşkil eden