· şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi, hikmet-i hakikîsi, mürşidi, hâdîsi,
· İnsana; hem bir kitab-ı hikmet,
· hem bir kitab-ı şeriat,
· hem bir kitab-ı dua ve ubudiyet,
· hem bir kitab-ı emir ve davet,
· hem bir kitab-ı zikir,
· hem bir kitab-ı fikir gibi,
· insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine karşı birer kitap,
· hem bütün muhtelif ehl-i mesâlik ve meşârib olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve muhakkikînin her birinin meşreplerine lâyık birer risale ibraz eden bir kütüphane-i mukaddestir.
Tekraratındaki lem'a-i i'câza bak ki: Kur'ân kitab-ı zikir, kitab-ı dua, kitab-ı dâvet olduğundan, içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir, belki eblâğdır. Zira, zikrin şe'ni, tekrar ile tenvirdir. Duanın şe'ni, terdad ile takrirdir. Emir ve davetin şe'ni, tekrar ile tekittir.
Hem herkes her vakit bütün Kur'ân'ı okumaya muktedir olamaz veya muvaffak olmaz, fakat bir sûreye galiben muktedir olur. Onun için, mühim makasıd-ı Kur'âniye ekser uzun sûrelerde derc edilerek, her bir sûre birer küçük Kur'ân hükmüne geçmiş. Demek, hiç kimseyi mahrum etmemek için, kıssa-i Mûsâ (a.s.) gibi bazı maksatlar tekrar edilmiş.
Hem cismânî ihtiyacat gibi, mânevî hâcât dahi muhteliftir. Bazısına insan her nefes ona muhtaç olur: cisme hava, ruha Hû gibi. Bazısına her saat, Bismillâh gibi ve hâkezâ... Demek, tekrar-ı âyât, tekerrür-ü ihtiyaçtan ileri gelmiş. O