Aziz kardeşlerim,
…
Müdafaatımda onlara cevaben demiştim ki:
"Onlar bana ait değil ve o kerametlere sahip olmak benim haddim değil. Belki Kur'ân'ın mu'cize-i mâneviyesinin tereşşuhatı ve lem'alarıdır ki, hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur'da kerametler şeklini alarak şakirtlerinin kuvve-i mâneviyelerini takviye etmek için, ikrâmât-ı İlâhiye nev'indendir. İkramın, izharı bir şükürdür, caizdir, hem makbuldür. Şimdi ehemmiyetli bir sebebe binaen bu cevabı bir parça izah edeceğim. Ve, "Niçin izhar ediyorum ve niçin bu noktada bu kadar tahşidat yapıyorum?" diye sual edildi.
Elcevap: Risale-i Nur'un hizmet-i imaniyede bu zamanda binler tahribatçılara mukabil yüz binler tamiratçısı bulunmak lâzım gelirken, hem benimle lâakal yüzer kâtip ve yardımcı bulunmasına ihtiyaç varken, değil çekinmek ve temas etmemek, belki millet ve ehl-i idare takdirle ve teşvikle yardım ve temas etmek zarurî iken ve o hizmet-i imaniye hayat-ı bâkiyeye baktığı için hayat-ı fâniyenin meşgalelerine ve fâidelerine tercih etmek ehl-i imana vâcip iken, kendimi misal alarak derim ki:
Beni herşeyden ve temastan ve yardımcılardan men etmekle beraber, aleyhimizde olanlar bütün kuvvetleriyle arkadaşlarımın kuvve-i mâneviyelerini kırmak ve benden ve Risale-i Nur'dan soğutmak ve benim gibi ihtiyar, hasta, zaif, garip, kimsesiz bir biçareye, binler adamın göreceği vazifeyi başına yüklemek ve bu tecrid ve tazyiklerden maddî bir hastalık nev'inden insanlar ile temas ve ihtilâttan çekilmeye mecbur olmak, hem o derece tesirli bir tarzda halkları ürküttürmek ki, en ziyade merbut görülen bazı dostları bana selâm vermemek, hattâ bazı namazı da terk etmek derecesinde ürkütmekle kuvve-i mâneviyeyi kırmak cihetleriyle ve sebepleriyle, ihtiyarım haricinde bütün o mânilere karşı, Risale-i Nur şakirtlerinin kuvve-i mâneviyelerinin takviyesine medar ikrâmât-ı İlâhiyeyi