Madem biz kadere teslim olup bu sıkıntıları, خَيْرُ اْلاُمُورِ اَحْمَزُهَا [1] sırrıyla, ziyade sevap kazanmak cihetiyle mânevî bir nimet biliyoruz. Ve madem geçici, dünyevî musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor. Ve madem biz hakkalyakîn derecesinde yakînî bir kat'î kanaatımız var ki, biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirâne, müteşekkirâne "bir mücahede-i mâneviye yapıyoruz" diye, şekvâ etmemek lâzımdır.
ba
Aziz kardeşlerim,
Evvel âhir tavsiyemiz: tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.
Said Nursî
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bu müddeiumumun iddianamesinden anlaşıldı ki, hükûmetin bazı erkânını iğfal edip aleyhimize sevk eden gizli zındıkların plânları akîm kalıp yalan çıktı. Şimdi bahane olarak cemiyetçilik ve komitecilik isnadıyla yalanlarını setre çalışıyorlar ve bunun bir eseri olarak benimle kimseyi temas ettirmiyorlar. Güya temas eden, birden bizden olur! Hattâ büyük memurlar da çok çekiniyorlar ve bana sıkıntı verdirmekle kendilerini âmirlerine sevdiriyorlar.