Salisen: Şemsin müstakarrı denilen tahtırevanıyla ve seyyarat denilen asakir-i seyyaresiyle göçüp sahrâ-yı âlemde seyr ü seferi, mukteza-yı hikmet görünüyor. Zira kudret-i İlâhiye herşeyi hayy ve müteharrik kılmıştır ve sükûn-u mutlakla hiçbir şeyi mahkûm etmemiştir. Mevtin biraderi ve ademin ammizadesi olan atâlet-i mutlakla, rahmeti bırakmamış ki kaydedilsin. Öyleyse, şems de hürdür. Kanun-u İlâhiye itaat etmek şartıyla serbesttir, gezebilir. Fakat başkasının hürriyetini bozmamak gerektir ve şarttır. Evet, şems, emr-i İlâhîye temessül eden ve herbir hareketini meşiet-i İlâhiyeye tatbik eden bir çöl paşasıdır.
Evet, cereyan hakikî ve zâtî olduğu gibi arazî ve hissî de olabilir. Nasıl hakikîdir, öyle de mecazîdir. Bu mecazın menarı تَجْرِى [1] 'dir. Üslûbun ukde-i hayatiyesine telvih eden lâfız لِمُسْتَقَرٍّ [2] dir.
Elhasıl: Maksad-ı İlâhîsi, nizam ve intizamı göstermektir. Nizam ise, şems gibi parlıyor. كُلِ الْعَسَلَ وَلاَ تَسَلْ [3] kaidesine binaen, nizamı intaç eden harekete şems veyahut deveran-ı arz, hangisi olursa olsun, asıl maksadı ihlâl etmediği için, sebeb-i aslînin taharrîsine mecbur değiliz. Meselâ, قَالَ 'nin elif'iyle hıffet hâsıldır. Aslı ne olursa olsun, vav'a bedel kaf dahi olsa fark etmez. Yine elif, elif ve hafiftir.