durdurur. Evvelki âyet, قَوَارِيرَ مِنْ فِضَّةٍ [1] naziresidir. O da onun gibi bir istiâre-i bediayı tazammun eylemiştir. Şöyle ki:
Cennetin evânîleri şîşe olmadığı gibi, gümüş dahi değildir. Belki şîşenin gümüşe olan mübayeneti, bir istiâre-i bedianın karinesidir. Demek şîşe şeffafiyetiyle, fidda dahi beyaz ve parlaklık hasebiyle, güya Cennetin kadehlerini tasvir etmek için iki nümunedirler ki, Sâni-i Rahmân bu âleme göndermiş, tâ nefis ve mallarıyla Cennete müşteri olanların rağabatını tehyiç ve iştahlarını açsın.
Aynen bunun gibi, مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ [2] bir istiâre-i bedia ondan takattur ediyor. O istiârenin zemini ise, zemin ve âsuman mabeyninde hükm-ü hayalle tasavvur olunan müsabakat ve rekabetin tahayyülü üzerine müessestir. Mezraası şöyledir ki, zemin kar ve bered ile tezemmül veya taammüm eden dağlarıyla ve rengârenk besâtîniyle süslendiği gibi, güya ona rekabeten ve inaden, âsuman dahi cibâl ve besâtîni andıran rengârenkle teşekkül eden ve dağlara nazireler yapmak için, parça parça dağılan bulutlarıyla sarılıp cilveger oluyor. O dağ gibi parça parça bulutlar, sefineler, veyahut dağlar, veyahut develer, veyahut bostan ve dereler denilse, teşbihte hatâ edilmemiş olur. O cevvdeki seyyarelerin çobanı ra'ddır. Kamçı gibi, berkini başları üzerine silkeleyip dolaştırıyor. O musahhar sâbihalar ise, o bahr-i muhit-i havâîde seyir ve cereyan etmekle, mahşere tesadüf etmiş dağları andırırlar. Güya sema, su buharının zerratını ra'd ile silâh başına davet ettiği gibi, "Rahat olun" emriyle herkes yerine gider, gizlenir.
Evet, çok defa bulut dağın libasını giydiği gibi, heykeliyle teşekkül etmekle beraber, bered ve kar'ın beyazıyla televvün ve rutubet ve burudetiyle tekeyyüf