besaite tahlil ve ircâ etmekle hâsıl olan kabiliyet-i ilim ve terkip dedikleri kavanîn-i cariyeyi istimal edip, san'atıyla tabiatı muhakât olan kabiliyet-i san'attan nazarının kusurunu ve evhamın müzahameti ve sevk-i insaniyetin adem-i kifayeti cihetiyle bir mürşid-i nebîye ihtiyaç gösteriyor—tâ, âlemdeki nizam-ı ekmelin muvazenesi muhafaza olunsun.
İkincisi: Gayr-ı mütenahi olan beşerin istidadı, gayr-ı mahsur olan âmâl ve müyûlâtı ve gayr-ı mazbut olan tasavvurat ve efkârı, gayr-ı mahdut olan kuvve-i şeheviye ve gazabiyesidir.
İşaret
Bir adama milyonlarca sene ömürle bütün lezaiz-i dünyeviye ve her cihetten tasallut-u tâm verildiği halde, istidadındaki lâyetenâhîliğin hükmünce bir "Ah, ah, leyte"yi çekecektir. Güya o adem-i rıza ile remz ve işaret ediyor ki, insan ebede namzettir ve saâdet-i ebediye için halk olunmuştur. Tâ gayr-ı mütenahi bir zamanda, gayr-ı mahdut ve geniş bir âlemde, gayr-ı mahsur olan istidadatını bilfiile çıkarabilsin.
Tenbih
Adem-i abesiyet ve hakaik-i eşyanın sübutiyetleri imâ ediyor ki: Bu dar ve mahsur ve herbir lezzetinde çok a'razın müzahametiyle keşmekeş ve tehasüdden halî olmayan şu dünya-yı deniyye içinde kemâlât-ı insaniye yerleşmez. Belki geniş ve müzahametsiz bir âlem lâzımdır. Tâ insan hakkıyla sümbüllensin ve ahval ve kemâlâtına nizam vermekle, nizam-ı âleme hem-dest-i vifak olabilsin.