olan lâtife-i Rabbaniyeden ilân-ı Sâni eden itikadın misbahını ışıklandırıyorlar.
Evet, herbir zerre kendi başıyla Sânii ilân ettiği gibi, tesâvir-i mütedahileye benzeyen mürekkebat-ı müteşabike-i mütesâide-i kâinatın herbir makam ve herbir nispetinde herbir zerre muvazene-i cereyan-ı umumîyi muhafaza ve her nisbette ayrı ayrı mesalihi intâc ettiklerinden, Sâniin kast ve hikmetini izhar ve kırâet ettikleri için, Sâniin delâili, zerrâttan kat kat ziyadedir.
Eğer desen: Neden herkes aklıyla görmüyor?
Elcevap: Kemâl-i zuhurundan... Evet, şiddet-i zuhurdan görünmemek derecesine gelenler vardır: cirm-i şems gibi.
تَاَمَّلْ سُطُورَ الْكَائِنَاتِ فَاِنَّهَا مِنَ الْمَلاَِ اْلاَعْلٰى اِلَيْكَ رَسَۤائِلُ
Yani, eb'âd-ı vâsia-i âlemin sahifesinde Nakkaş-ı Ezelînin yazdığı silsile-i hâdisatın satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl. Tâ ki mele-i âlâdan gelen selâsil-i resâil, seni âlâ-yı illiyyîn-i yakîne çıkarsın.
İşaret
Kalbinde nokta-i istimdat, nokta-i istinatla vicdan-ı beşer Sânii unutmamaktadır. Eğer çendan dimağ tâtil-i eşgâl etse de, vicdan edemez. İki vazife-i mühimmeyle meşguldür. Şöyle ki:
Vicdana müracaat olunsa–kalb, bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi, kalb gibi–kalbdeki ukde-i hayatiye olan mârifet-i Sâni dahi, ceset gibi istidadât-ı gayr-ı mahdude-i insaniyeyle mütenasip olan âmâl ve müyul-ü müteşaibeye