Evet, Rabb-i İzzetin kelâmına dikkat edilse bu hakikat her yerde nur gibi parlar. Evet, nur gibi köşelerinde ve mekatı'larında ictimâ edip zülâl-i belâğat fışkırıyor. Nefrin o zahirperestlere ki, bu hakikatten gaflet edip tekrara hamlediyorlar!
Dördüncü nokta: Kelâmı öyle ifrağ etmek ve istidad vermektir ki, pek çok fürûların tohumlarını mutazammın ve pek çok ahkâma me'haz ve pek çok maânîye ve vücuh-u muhtelifeye delâlet etmektir. Güya bu istidadı tazammunla kelâmın kuvve-i nâmiyesinin kuvvetine telvih eder ve hasılatının kesretini gösterir. Sanki o fürû ve vücuhların mahşeri olan meselede cem eder, tâ ki mezaya ve mehasinini muvazenet edip herbir fer'i bir garaza sevk ve herbir vechi bir vazifeye tayin eder.
فَانْظُرْ اِلٰى قِصَّةِ مُوسٰى فَاِنَّهَا اَجْدٰى مِنْ تَفَارِيقِ الْعَصَا اَخَذَهَا الْقُرْاٰنُ بِيَدِهِ الْبَيْضَاءِ فَخَرَّتْ سَحَرَةُ الْبَيَانِ سَاجِدِينَ لِبَلاَغَتِهِ * [1]
Evet, kıssa-i Mûsâ meşhur darb-ı meseldeki tefariku'l-asâdan[2] daha nâfidir. Nasıl o asa ne kadar parçalansa yine bir işe yarar. Kıssa-i Mûsâ dahi öyledir. Bu hâsiyetine binaendir ki, Kur'ân yed-i beyza-i mu'cizü'l-beyanıyla o kıssayı aldı ve suver-i müteaddidede gösterdi. Herbir ciheti hüsn-ü istimâl etti. Fenn-i beyanın seherâsı, belâğatına secde ber zemin-i hayret ve muhabbet ettiler.
Tefariku'l-asâ: "Asânın parçaları"; faydası, başkalarının faydasından daha umumî olan kimse için kullanılan Arapça bir deyim. (Mecmau'l-Emsâl, Ebu'l Fadl Ahmed bin Muhammed bin İbrahim el-Meydânî, ö:518 h.)