Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasındaki tecdid, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nispeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor. Rivâyât-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkındaki ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibarıyladır. Fakat efkâr-ı âmmede ve hayatperest insanların nazarında zâhiren geniş ve hâkimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar, mânâ veriyorlar.
"Hem bu üç vezâif birden bir şahısta, veyahut bir cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerh etmemesi pek uzak, âdetâ kàbil görülmüyor. Âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevînin cemaat-i nuraniyesini temsil eden Mehdide ve cemaatindeki şahs-ı mânevide ancak içtima edebilir. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, bu asırda Risaletü'n-Nur'un hakiki şakirtlerinin şahs-ı manevîsine, hakaik-i imaniye muhafazasında tecdid vazifesini yaptırmıştır. Yirmi seneden beri o vazife-i kudsiyede tesirli ve fatihâne neşriyatıyla gayet dehşetli ve kuvvetli zındıka ve dalâlet hücumuna karşı tam mukabele edip, yüz binler ehl-i imanın imanlarını kurtardığını kırk bin adam şehadet eder.
"Amma, benim gibi âciz ve zaif bir bîçarenin, böyle binler derece haddimden fazla bir yükü yüklenmek tarzında bîçâre şahsımı, medâr-ı nazar etmemeli" diyor. Ve size selâm ediyor. Biz de zâtıâlinize ve oradaki Risaletü'n-Nur'la alâkadar olanlara selâm ediyoruz.
Risale-i Nur şakirtlerinden
Emin, Feyzi