İkinci hatıra: Gaflet saikasıyla veya gözsüz, el yardımıyla, bazıların elmas yerine cam parçası aldığı gibi, saadet-i ebediye dükkânı olan Risaletü'n-Nur'dan saadet-i dünyeviye aramaya gelenleri ikaz ve irşad fıkralarınız, gece-gündüz yol gözleyen umum Risaletü'n-Nur şakirtlerini mesrur eyledi.
Talebeniz
Hafız Ali (r.h.)
ba
Mustafa'lar, Küçük Ali, mübarek ve münevver kardeşler,
Mektubunuz Büyük Ali'nin mektubu gibi acip bir hakikati beyan ediyor. O hakikat, Risaletü'n-Nur hakkında haktır. Fakat benim haddim değil ki, o hududa gireyim.
Evet, عُلَمَۤاءُ اُمَّتِى كَأَنْبِيَۤاءِ بَنِۤى اِسْرَۤائِيلَ [1] fermân etmiş. Gavs-ı Âzam Şâh-ı Geylânî (k.s.), İmam-ı Gazâlî (k.s.), İmam-ı Rabbânî (k.s.) gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve harika zâtlar, bu hadisi, kıymettar irşâdlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan, hikmet-i Rabbaniye onlar gibi feridleri ve kudsî dâhileri ümmetin imdadına göndermiş.
Şimdi ise, aynı vazifeye, fakat müşkilâtlı ve dehşetli şerait içinde, bir şahs-ı mânevî hükmünde bulunan Risaletü'n-Nur'u ve sırr-ı tesanüdle bir ferd-i ferid mânâsında olan şakirtlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş. Bu sırra binaen, benim gibi bir neferin ağırlaşmış müşiriyet makamında ancak dümdarlık vazifesi var.
Said Nursî