Hem لاَحَتْ لَهُ السَّعَادَةُ [1] lafzıyla, yani, Said olmak ve ulema bahsine muttasıl birisine inayete mazhar olduğunu ve يَا مُدْرِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ [2] fıkrası hesab-ı ebcedle on üçüncü asrı gösterip o asırda dünyaya gelen ulemadan Said (r.a.) isminde birisine lâtifane bir îma bu emareyi zînetlendiriyor.Haşiye
Dördüncü emare: Hz. Gavs-ı Geylânî fitne-i âhirzamanda sünnet-i seniyeyi ve esrar-ı Kur'âniyeyi muhafazaya ve neşre çalışan bir mürîdine on beş emare ile iltifat eder. Ve onunla konuşursa, elbette İslâmiyetin tesisinde Esedullah ünvanını alan ve ulûm-u esrariyede اَنَا مَدِينَةُ الْعِلْمِ وَعَلِىٌّ بَابُهَا [3] hadîsine mazhar bulunan ve keramat-ı harika ile iştihar eden ve Vehhâbîlerin ecdadı olan Hâricîleri kılıçtan geçiren ve Gavs-ı Âzam'ın ceddi ve üstadı olan Hz. Ali (r.a.) elbette Al-i Beytine bir cihette düşman olan Vehhâbîlerin Haremeyn-i Şerifeyni istilası hengâmında ve Hâricîlerden daha berbat bir tarzda sünnet-i seniyeye muhalefet eden bir kısım ulemaü's-su' ve zalimlerin istilası zamanında Risale-i Nur vasıtası ile Risale-i Nur şakirtleri bütün kuvvetleriyle sünnet-i seniyenin muhafazasına ve Al-i Beytin hürmetine ve meveddetine çalışmaları ve o müthiş mehalike karşı sarsılmadıkları halde imdad-ı ruhaniye ve kuvve-i maneviyenin takviyesine pek çok muhtaç oldukları bir zamanda o ulûm-u evvelîn ve ahirîni bildiğini müftehirane iddia eden Hz. Ali (r.a.) hiç mümkün müdür ki, evladından olan