Biz Al-i Beyt'ten, her kurbet ve şiddet zamanında birer Gavs çıkıp imdat eder.
Kim inayet-i İlâhiyeye mazhar ise Hz. Cebrail'in tabiri ile bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Cenâb-ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve fitnelerinden kurtarır.
Cay-ı dikkattir ki: Bu iki satır mânâ itibariyle doğrudan doğruya Risale-i Nur naşirine baktığı gibi cifir ve ebced hesabıyla yine bakıyor. Çünkü
اَتْحَفَهُ بِهٰذِهِ السَّكينَةِ cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz kırk dokuz (1349) tarihini gösteriyor ki, Risale-i Nur'un galibane intişar ve tekemmül tarihidir. İkinci satır
فَكُلُّ مَنْ لَاحَتْ لَهُ السَّعَادَةُ ﱳ كَانَ لَهُ فِى الْجيدِ كَالْقِلَادَةِ yine cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz yirmi dokuz (1329) ediyor ki, Risale-i Nur naşirinin hakiki mebde-i mücahedesi tarihidir. Yalnız bu
اَلسَّعَادَةُ ve
اَلْقِلَادَةِ 'deki iki
ة vakfa rastgeldikleri için kaideten
هـ sayılırlar. Elhasıl bu iki satır üç cihet ile Risale-i Nur naşirine bakıyor. Birincisi: İsm-i Âzamı tazammun eden altı ismin ona hediye edildiğini ve onunla muhafaza edilmesi aynen vaki olmuş ve olmaktadır. İkincisi:
يُعينَهُcifirce Said, اَلسَّكينَةِ cifirce yine Said اَلسَّعَادَةُ mânen ve lafızca yine Said oluyor. Üçüncüsü: Evvelki satır Risale-i Nur'la mücahedenin bugününü, ikinci satır mücahedenin mebdeini tam tamına tarihiyle gösteriyor. İşte bu iki satır Risale-i Nur naşirinin yirmi senelik mücahedatının biri mebdei, diğeri müntehasını göstermesi elbette tesadüf olamaz. Belki mücahedenin makbuliyetine bir işaret-i gaybiyedir. Ve Hz. Ali'nin (r.a.) bir sikke-i tasdikidir.
Süleyman Rüştü, Hüsrev