Şöyle ki: Üç aydan beri hergün o kasideyi okuyorum. Yalnız sekiz sahifeyi halledemediğim bir vefka dair olduğu cihetle okumuyordum. Fakat ahirinde وَصَلِّ اِلٰهِى [1] den başlayan ahirki iki sahifeyi ötekilerle beraber okurdum. Yetmiş defa kat'î, belki tahminime göre yüze yakın defalarda her defa istisnasız ne vakit elime alıp baştan okuduktan sonra ahirini açarken فَيَا حَامِلَ اْلاِسْمِ الَّذِى جَلَّ قَدْرُهُ [2] ile başlayan sahife açılıyordu. Ben hayret ediyordum. Onu okumayarak iki sahife sonra وَصَلِّ اِلٰهِى ile başlayan iki sahife ahirini okuduklarıma zammederdim. Her ne vakit baştan okuduğum ve terkettiğim sekiz sahifeye gelirken kitabın bâki kalan yüze yakın sahifeleri içinde açtıkça yine فَيَا حَامِلَ اْلاِسْمِ [3] sahifesi açılıyordu. Hayret içinde hayret ediyordum. Elli defadan sonra dedim: "Acaba bu sahife neden açılıyor? Onu da okusam ne olur?" Baktım ki, Kaside-i Celcelûtiyeyi okuduğum maksadın neticesini o sahife gösteriyor. Ben de terk ettiğimden hatâ ettiğimi bildim. Ondan sonra okumaya başladım. Ondan sonra belki kırk defadan fazla ele aldıkça yine o sahife açılıyordu. Nihayet arkadaşlarıma hikâye ettim. Onlar da hayret içinde hayrette kaldılar. Dedim: "Bu Celcelûtiyenin bir kerametidir. Sizleri değil, başkalarını ikna edecek maddî bir delil elimde yok. Yalnız benim müşahedatım var. Benim müşahedatım başkasına hüccet olamaz. Ben de şimdiye kadar delilsiz dâvâları yazmak adetim değildi. Fakat madem bu tevafuk aciptir. Elbette işarettir ki, "Beni yaz." İnanmayana kendini inandıracak ki yazdırmak istiyor.
Cenâb-ı Hakka yüz bin şükür ediyorum ki, bana hem büyük bir teselli, hem dâvâma büyük bir delil gösterdi. Ve tevafukun beş altı nev'i bize ve mesleğimize medar-ı imtiyaz ve vesile-i teşvik olarak verilmiş. Ve her me'yusiyet ve gevşeklik zamanımızda bir kamçı-yı teşvik ve bir keramet-i hizmet-i Kur'ânîyeye, medar bir tevafuk-u lâtife imdadımıza yetiştiği gibi bu defa da yetişti. Evet, kalben gayet alâkadar olduğum kardeşlerimin müfarakat zamanının pek yakın