Dikkat ettim, sarahat derecesinde Risale-i Nur'a bakar. Ezcümle: Siraci'n-Nur bir tek fark ile tam ve aynen Risale-i Nur'dur. Çünkü Siraci'n-Nur'da ج ا ل ile ج, ال beraber otuz dört (34) eder. Risalede ل ve ها otuz beş (35) eder ki, bir tek fark var. O tek fark elif'dir. O da bine işaret eder. Hem birinci fıkra cifir ve ebced hesabıyla (şedde sayılmaz) bin üç yüz elli iki (1352) veya elli (1350) eder ki, bu tarih Risale-i Nur'un gizlenmesine ve gizli parlamasına ve iştiâline tam tevafuk eder. Eğer بَيَانَةً [1] kelimesi sayılmazsaHaşiye o vakit سِرًّا [2] kelimesinin ahirindeki tenvin, nun sayılır. Bin üç yüz otuz üç (1333) veya otuz beş (1335) olur ki, bu tarih Risale-i Nur'un mebde-i intişarıdır.
İkinci fıkra olan تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا [3] yine on farkla Risaletü'n-Nur'a ve farksız "Risale-i Nur"a tevafuk etmekle beraber, tamam fıkra cifir ve ebced hesabıyla (şedde sayılmaz) bin iki yüz doksan üç (1293)[4] eder ki, Risale-i Nur müellifinin tarih-i veladetidir. Ve سِرًّا [5] deki tenvin, nun olsa bin üç yüz kırk üç (1343) olur ki, Risale-i Nur'dan Onuncu Söz'ün intişarı ile parlaması zamanıdır. Eğer اَلسُّرْجِ [6] deki şeddeli س iki س sayılsa, tenvin ن sayılmazsa bin üç yüz elli üç (1353) eder ki, bu tarih Risale-i Nur'un bir musibet neticesinde muvakkat gizlenmesine ve gizli perde altında parlamasına ve tenvirine tam tevafuk eder.
Acaba Hz. Ali (r.a.) gibi esrar-ı huruf ve cifir ilminde üstad-ı mutlak ve Celcelûtiye gibi cifirli, ebcedli, sırlı bir kasidesinde bu mânâ cihetiyle ve cifir itibariyle ve hakikat noktasında ve vakıa mutabık haysiyetiyle ve mukteza-yı hale