Bu müjde-i Kur'âniyenin binden bir vechi bize teması, bin hazineden ziyade kıymettardır. Bu müjdenin bir müjdecisi bir sene evvel görülmüş bir rüya-yı sadıkadır. Şöyle ki:
Isparta'da başımıza gelen bu hâdiseden bir ay evvel bir zâta, rüyada ona deniliyor ki, "Resâili'n-Nur şakirtleri imanla kabre girecekler, imansız vefat etmezler."
Biz o vakit o rüyaya çok sevindik. Demek o müjde, bu müjde-i Kur'âniyenin bir müjdecisi imiş.Haşiye
YİRMİ YEDİNCİ ÂYET
Sûre-i Saf'ta
يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * [1]
dur. Bu âyetteki نُورَ اللهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللهُ مُتِمُّ نُورِهِ [2] cümlesinin makam-ı cifrîsi, bin üç yüz on altı (1316) veya yedi (7)'dir. Ve bu tarih ise, sabıkan yirmi birinci âyetin hâtimesinde zikredilen inkılâb-ı fikrî sadedinde, Avrupa'nın bir müstemlekât nâzırı, Kur'ân'ın nurunu söndürmesine çalışması tarihine ve Resâili'n-Nur Müellifi dahi ona karşı o inkılâb-ı fikrî sayesinde o nuru parlatmaya çalışması aynı tarihe, hem yedi sûrede yedi defa تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ [3] aynı tarihe, hem
طٰسۤ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ [4] dahi aynı tarihe, hem
هَدٰينِى رَبِّى اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ [5] dahi aynı tarihe, hem
اِنَّ رَبِّى عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ [6] dahi şeddeli ن , bir ن sayılmak ve tenvin sayılmamak