gelecek mahlûklar ve nesiller ve gitmiş dünyalar ve milletler ve gelen insanlar ve tâifeler tamamen ölüdürler. İşte, insaniyet ve akıl cihetiyle alâkadar olduğun bütün o seyyar dünyalar ve seyyal kâinatlar, mütemadiyen senin dalâletin sûretiyle, senin başına dünya dolusu dehşetli ve hadsiz ölümlerin şiddetli elemlerini yağdırıyor. Senin şuurun varsa, kalbini yakıyor. Ruhun varsa, yandırıyor. Aklın sönmemiş ise, gamlar içinde boğuyor. Eğer bir saatçık sarhoşça sefahetin ve pis lezzetin bu nihayetsiz gamlara, hüzünlere, elemlere mukabil gelebilirse o sefahette kal. Yoksa aklını başına al! O mânevî Cehennemden kurtulmak ve imanın bu dünyada dahi temin ettiği bir mânevî Cennete girmek ve saadet-i hayatiyeyi tatmak için Kur'ân'ın dersini dinle. Cüz'i, fâni bir dakika lezzeti; küllî, bâki, dâimî, imanî [1] lezzetler ile mübadele et...
Hem deme ki, "Ben hayvan gibi hayatımı geçireceğim." Çünkü, hayvana nisbeten mâzi, müstakbel gayb hükmündedir. Cenâb-ı Hakim-i Rahîm; o gaybı onlara bildirmemekle, onları hadsiz elemlerden kurtarmış. Hattâ, kesilmek için yatırılan bir tavuk, hiçbir elem ve hüzün hissetmez. Bıçak kestiği vakit hissetmek ister, fakat his gider, o elemden de kurtulur. Demek Cenâb-ı Hakkın gayet büyük ve mükemmel bir rahmeti, re'feti ve şefkati, gaybı bildirmemektedir. Bilhassa mâsum hayvanlar hakkında daha tamdır. Demek sefîhane lezzette sen hayvanlara yetişemezsin, binler derece aşağı düşersin. Çünkü, hayvana nisbeten gaybî olan şeyleri senin aklın görüyor, elemini alıyor. Setr-i gaybta bulunan istirahat-ı tammeden bilkülliye mahrumsun.