Mevt, tevehhüm edildiği gibi dehşetli değil
Dalâlet vehmidir, mevti dehşetlendirir. Mevt, tebdil-i câmedir, ya tahvil-i mekândır. Sicinden bostana çıkar.
Kim hayatı isterse şehadet istemeli. Şehidin hayatına Kur'ân işaret eder.[1] Sekerâtı tatmamış, herbir şehid kendini
Hayy biliyor, görüyor. Lâkin yeni hayatı daha nezih buluyor.
Zanneder ki ölmemiş.[2] Meyyitlere nisbeti, dikkat et, şuna benzer:
İki adam rüyada lezâiz envâına câmi' güzel bahçede ikisi geziyorlar. Biri rüya olduğunu bilir; lezzet almıyor.
Onu müferrah etmez; belki teessüf eder. Öbürüsü biliyor ki âlem-i yakazadır; hakikî lezzet alır, ona hakikî olur.
Rüya misalin zılli, misal ise berzahın zılli olmuştur. Ondan, onların düsturları birbirine benziyor.
• • •
Siyaset, efkârın âleminde bir şeytandır; istiâze edilmeli.
Siyaset-i medenî, ekserin rahatına feda eder ekalli. Belki ekall-i zalim, kendine kurban eder ekserîn-i avâmı.
Adalet-i Kur'ânî, tek mâsumun hayatı, kanı heder göremez, onu feda edemez, değil ekseriyete, hattâ nev'in umumu.
Âyet-i مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ [3] iki sırr-ı azîmi vaz ediyor nazara. Biri mahz-ı adalet. Bu düstur-u azîmi ki
Fert ile cemaat, şahıs ile nev-i beşer, kudret nasıl bir görür; adalet-i İlâhî ikisine bir bakar. Bir sünnet-i daimî.