Tekebbüre; hem illet. Fakirlerdeki aczi, âmilerdeki fakrı, filhakika sebeptir ihsan ve merhamete.
Lâkin maatteessüf müncer olmuştur şimdi zillet ve esarete. Birşeyde hasıl olan mehâsin ve şerefse,
Havas ve rüesâya o şey peşkeş edilir. O şeyden neş'et eden seyyiat ve şer ise, efrad ve hem avâma,
Taksim, tevzi edilir. Aşiret-i galipte hasıl olan şerefse, "Hasan Ağa, aferin!" Hasıl olan şer ise,
Efrada olur nefrin. Beşerde şerr-i hazin!
• • •
Gaye-i hayal olmazsa enaniyet kuvvetleşir
Bir gaye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenâsi edilse; elbette zihinler enelere dönerler,
Etrafında gezerler.
Ene kuvvetleşiyor, bazan sinirleniyor. Delinmez, tâ "nahnü" olsun. Enesini sevenler başkalarını sevmezler.
Hayat-ı ihtilâl mevt-i zekât, hayat-ı ribâdan çıkmış
Bilcümle ihtilâlât, bütün herc ü fesâdat, hem asıl, hem madeni, rezâil ve seyyiat, bütün fâsit hasletler,
Muharrik ve menbaı iki kelimedir tek, yahut iki kelâmdır. Birincisi şudur ki: "Ben tok olsam, başkalar,
Acından ölse neme lâzım." İkincisi: "Rahatım için zahmet çek. Sen çalış ben yiyeyim. Benden yemek, senden emekler."
Birinci kelimede olan semm-i kàtili, hem kökünü kesecek, şâfi devâ olacak tek bir devâsı vardır.