Hazret-i İsâ aleyhisselâm hangi semâda Peygamber aleyhissalâtü vesselâm ile görüştüyse, işte o semâ dairesinde Cenâb-ı Hak Kadîr ünvanıyla bizzat orada mütecellîdir. Meselâ, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın makamı olan semâ dairesinde en ziyade hükümfermâ, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın mazhar olduğu Mütekellim ünvanıdır, ve hâkezâ...
İşte, zât-ı Ahmediye aleyhissalâtü Vesselâm, çünkü İsm-i Âzama mazhardır[1] ve nübüvveti umumîdir[2] ve bütün esmâya mazhardır.[3] Elbette, bütün devâir-i rububiyetle alâkadardır. Elbette o dairelerde makam sahibi olan enbiyalarla görüşmek ve umum tabakattan geçmek, hakikat-i Miracı iktiza ediyor.
İkinci temsil: Nasıl ki bir sultanın ünvanlarından olan "kumandan-ı âzam" ünvanı, devâir-i askeriyenin serasker dairesi gibi küllî ve geniş daireden tut, tâ onbaşı dairesi gibi cüz'î ve hususî herbir dairede bir zuhuru, bir cilvesi vardır. Meselâ, bir nefer, o kumandanlık ünvan-ı âzamının nümunesini onbaşı şahsında görür, ona bakar, ondan emir alır. O nefer onbaşı olduğunda, çavuş dairesindeki kumandanlık dairesi nazarına çarpar, ona bakar. Sonra çavuş olsa, o vakit kumandanlık nümunesini ve cilvesini mülâzım dairesinde görür, o makamda ona mahsus bir iskemle bulunur. Ve hâkezâ, yüzbaşı, binbaşı, ferik, müşir dairelerinden herbirinde, dairelerin büyük ve küçüklüğü nisbetinde o kumandanlık ünvanını görür.
Şimdi, bir neferi, o kumandan-ı âzam bütün devâir-i askeriyeye taallûk edecek bir vazifeyle tavzif etmek istese, bir müfettiş gibi her devâiri görüp ve görünecek bir makam vermek istese, elbette o kumandan-ı âzam, o neferi, onbaşı dairesinden tut, tâ daire-i âzamına kadar birer birer gezdirecek, tâ görsün, görülsün.