اِنْ هُوَ اِلاَّ وَحْىٌ يُوحٰى * عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوٰى * ذُومِرَّةٍ فَاسْتَوٰى * وَهُوَ بِاْلاُفُقِ اْلاَعْلٰى * ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰى * فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنى * فَاَوْحٰۤى اِلٰى عَبْدِهِ مَۤا اَوْحٰى * مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَارَاٰى * اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى * وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْ لَةً اُخْرٰى * عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى * عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَاْوٰي * اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰى * مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى * لَقَدْ راٰي مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرٰى * [1]
EVVELKİ âyet-i azîmenin azîm hazinesinden, yalnız اِنَّهُ [2] zamirinde bir düstur-u belâğate istinad eden iki remzin meselemize münasebeti olduğu için, i'caz bahsinde beyan edildiği üzere yazacağız.
İşte, Kur'ân-ı Hakîm, Habib-i Ekrem Aleyhi Efdalüssalâtü ve Ekmelüsselâmın Miracının mebdei olan, Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâya olan seyeranını zikrettikten sonra اِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ [3] der. Ve şu kelâm ile, Sûre-i وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى [4] da işaret olunan müntehâ-yı Miraca remzeden اِنَّهُ daki zamir, ya Cenâb-ı Hakka râcidir veyahut Peygamberedir.
Peygambere göre olsa, kanun-u belâğat ve münasebet-i siyâk-ı kelâm şöyle ifade ediyor ki: Bu seyahat-i cüz'iyede bir seyr-i umumî, bir urûc-u küllî var ki,