Birinci misal:
وَاِنْ كُنْتُمْ فِى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَۤاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ * [1]
Yani, "Eğer bir şüpheniz varsa, size yardım edecek, şehadet edecek bütün büyüklerinizi ve taraftarlarınızı çağırınız, birtek sûresine bir nazire yapınız." İşârâtü'l-İ'câz'da izah ve ispat edildiği için, burada yalnız icmâline işaret ederiz. Şöyle ki:
Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan diyor:
Ey ins ve cin! Eğer Kur'ân kelâm-ı İlâhî olduğunda şüpheniz varsa, bir beşer kelâmı olduğunu tevehhüm ediyorsanız, haydi, işte meydan, geliniz! Siz dahi ona Muhammedü'l-Emin[2] dediğiniz zat gibi okumak yazmak bilmez, kıraat ve kitabet görmemiş bir ümmîden bu Kur'ân gibi bir kitap getiriniz, yaptırınız.
Bunu yapamazsanız, haydi, ümmî olmasın, en meşhur bir edip, bir âlim olsun.
Bunu da yapamazsanız, haydi, birtek olmasın, bütün büleganız, hutebânız, belki bütün geçmiş beliğlerin güzel eserlerini ve bütün gelecek ediplerin yardımlarını ve ilâhlarınızın himmetlerini beraber alınız, bütün kuvvetinizle çalışınız, şu Kur'ân'a bir nazire yapınız.
Bunu da yapamazsanız, haydi, kabil-i taklit olmayan hakaik-i Kur'âniyeden ve mânevî çok mu'cizâtından kat'-ı nazar, yalnız nazmındaki belâğatine nazire olarak bir eser yapınız.
فَاْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ [3] ilzamıyla der: Haydi, sizden mânânın doğruluğunu istemiyorum. Müftereyat ve yalanlar ve bâtıl hikâyeler olsun.
Bunu da yapamıyorsunuz. Haydi, bütün Kur'ân kadar olmasın, yalnız
بِعَشْرِ سُوَرٍ on sûresine nazire getiriniz.
Bunu da yapamıyorsunuz. Haydi, birtek sûresine nazire getiriniz.
Bu da çoktur. Haydi, kısa bir sûresine bir nazire ibraz ediniz.