زِ كَمَالِ صُنْعِ تُو خُوشْ خُوشْ بِگَازِى * [1]
Senin kemâl-i san'atından neş'elenip güzel güzel sadâ veriyorlar.
زِ شِيرِينِى آوَازِ خُودْ هَىْ هَىْ دِنَازِى
Güya sadâlarının tatlılığı, onları da neş'elendirip nazeninâne bir naz ettiriyor.
اَزْوَىْ رَقْصَه آمَدْ جَذْبَه خَوازِى
İşte ondandır ki, şu ağaçlar raksa gelmiş, cezbe istiyorlar.
اَزِيْن آثَارِ رَحْمَتْ يَافْت هَرْ حَىْ دَرْسِ تَسْبِيحُ نَمَازِى
Şu rahmet-i İlâhiyenin âsârıyladır ki, her zîhayat, kendine mahsus tesbih ve namazın dersini alıyorlar.
اِيسْتَادَسْت هَرْ يَكِى بَرْ سَنْكِ بَالاَ سَرْفِرَازِى
Ders aldıktan sonra, herbir ağaç yüksek bir taş üstünde Arşa başını kaldırıp durmuşlar.
دِرَاز كَرْدَسْت دَسْتَهَارَا بَدَرْ گَا هِ إِلٰهِى هَمْ چُوشَهْبَازِى
Herbirisi, yüzler ellerini Şehbaz-ı KalenderHaşiye 1 gibi dergâh-ı İlâhîye uzatıp muhteşem bir ibadet vaziyetini almışlar.
بَه جُنْبِيدسْت زُلْفهَارَا بَشَوْقَ اَنْگِيزْ شَهْنَازِى Haşiye 2
Oynattırıyorlar zülüfvâri küçük dallarını; ve onunla, temâşâ edenlere de, lâtif şevklerini ve ulvî zevklerini ihtar ediyorlar.
بَبَالاَ مِيزَنَنْد اَزْ پَرْدَه هَاىِ "هَاىِ هُوىِ" عَشْق بَازِى
Nüsha: زِهَوَاىِ شَوْقِ تُو