Hem, umum peygamberleri tasdik eden ve ettiren bütün mucizeleri ve hüccetleri aynı hakikate şehadet eder. Hem وَبِرُسُلِهِ [1] kelimesinden gelen şehadeti bedahet derecesine çıkaran وَبِكُتُبِهِ [2] şehadeti de aynı hakikate şehadet eder. Şöyle ki:
Başta Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın hakkaniyetini ispat eden bütün mucizeleri, hüccetleri ve hakikatleri birden hakikat-i haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna şehadet edip ispat ederler. Çünkü, Kur'ân'ın hemen üçten birisi haşirdir. Ve ekser kısa sûrelerinin başlarında gayet kuvvetli âyât-ı haşriyedir. Sarîhan ve işareten binler âyâtıyla aynı hakikati haber verir, ispat eder, gösterir.
Meselâ,
اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ [3] * يَۤا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ [4] * اِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْزَالَهَا [5]* اِذَا السَّمَۤاءُ انْفَطَرَتْ [6] * اِذَا السَّمَۤاءُ انْشَقَّتْ [7] * عَمَّ يَتَسَۤاءَلُونَ [8] * هَلْ أَتٰيكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ * [9]
gibi, otuz kırk surelerin başlarında bütün kat'iyetle hakikat-ı haşriyeyi kâinatın en ehemmiyetli ve vâcip bir hakikati olduğunu göstermekle beraber, sair âyetler dahi o hakikatin çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna eder.
Acaba birtek âyetin birtek işareti gözümüz önünde ulûm-u İslâmiyede müteaddit ilmî ve kevnî hakikatleri meyve veren bir kitabın binler böyle şehadetleriyle ve dâvâları ile, güneş gibi zuhur eden iman-ı haşrî hakikatsiz olması, güneşin