Ve yine Risale-i Nur'daki bu imtiyazdan dolayıdır ki, bu mübarek İslâm milletinden milyonlarca bahtiyar kimseler, tercihan ve ziyade bir ihtiyaç duyarak, büyük bir iştiyak ve sevgiyle senelerce devam eden tazyikatlar içerisinde Risale-i Nur'u okumuşlardır.
Hem Risale-i Nur ihtiyaç zamanında telif edildiğinden Türkiye ve İslâm dünyası genişliğinde gelişmiş ve dünyayı alâkadar eden bir imtiyaza mazhar olduğunu gözlere göstermiştir...
Kıymetli kardeşlerim,
Said Nursî kırk sene evvel İstanbul'da iken, "Kim ne isterse sorsun" diye, hârikulâde bir ilânat yapmıştır. Bunun üzerine o zamanın meşhur âlim ve allâmeleri, Bediüzzaman'ın hücresine kafile kafile gidip, her nev'i ilimlere ve muhtelif mevzulara dair sordukları en müşkil, en muğlâk sualleri Bediüzzaman duraklamadan doğru olarak cevaplandırmıştır.
Böyle had ve hududu tayin edilmeyen, yani "şu veya bu ilimde veya mevzuda, kim ne isterse sorsun" diye bir kayıt konulmadan ilânat yapmak ve neticede daima muvaffak olmak, beşer tarihinde görülmemiş ve böyle ihâtalı ve yüksek bir ilme sahip böyle bir İslâm dâhisi, şimdiye kadar zuhur etmemiştir; Asr-ı Saadet müstesna...
Hattâ o zamanlarda, Mısır Câmiü'l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahît Efendi, İstanbul'a bir seyahat için geldiğinde, Kürdistan'ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek, İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İslâm uleması, Şeyh Bahît'den bu genç hocanın (Bediüzzaman'ın) ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahît de, bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini arar. Ve bir namaz vakti Ayasofya Camiinden çıkılıp "çayhâne"ye oturulduğunda, bunu fırsat telâkki eden Şeyh Bahît Efendi, Bediüzzaman Said Nursî'ye hitaben: مَا تَقُولُ فِى حَقِّ اْلاَوْرُبَائِيَّةِ وَالْعُثْمَانِيَّةِ yani: "Avrupa ve Osmanlı Devleti hakkında ne diyorsunuz? Fikriniz nedir?"
Şeyh Bahît Efendi Hazretlerinin bu sualden maksadı, Bediüzzaman Said Nursî'nin, şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpâre-i zekâsını tecrübe